Çok uzun
ama epeyi ironik bir başlık oldu.
Başlıktan
başlayarak parça parça gidecğiz:
Türkiye
emperyalizmi, ergen değil, olsa olsa prematüre olabilir.
Yapan
taraf, yolun sonunda olduğu için de, yaptığı tüm hatalar ona yazar, böylelikle
ders kalır geriye ama bedel kalmaz. TC kolay çark eden bir ülkedir malumunuz.
Cumhuriyetin
sonunu, AKP’nin kendisi hazırladı. Bile ve isteye. Aralık 2013’te. Dolayısıyla
Suriye ve Irak savaşçıkları (Musul ve Kobane), 1. Cumhuriyet’in sonundan çok,
2. Cumhuriyet’in başı olabilir.
"PYD'nin
silahlı kolunun YPG olduğu aşikar, bunu değiştirmeye çalışmak, Türkiye'nin
önceliği değildir."
Boş
önerme. TC’nin yapmaya çabaladığı şey, şu an için YPG-PKK işbirliğini kesmek ve
engellemek.
“... bu
kantonlar birleşecek diye bir ulusal tehdit algılamanın da bir anlamı yok,...”
TC,
Hatay-Irak arasında sürekli bir Kürt şeridi istemiyor, tam tersine boş alan ve
tampon bölge istiyor.
“Birçok
yabancı meslektaşım hep şunu sordu: Acaba gizli bir mutabakat mı var? Böyle bir
gizli mutabakat yoktu; göreve başlarken, benim de kendime koyduğun hedefler
vardı. Tabii ki arkamızda bir siyasi irade olmasaydı, bunlar mümkün olmazdı.
Ama ben uygulamada üslup bakımından katkı yapmış olabilirim. Kendimize somut
hedefler koyduk.”
Aklıma
İlnur Çevik geliyor ve başka şey diyemiyorum. Zaman’ı değil çünkü.
“Türkiye
dışındaki Kürtlerle yakınlaşma, bir stratejik hedef olarak görüldü.”
Hayır.
Talabani yerine, Barzani tercih edildi. Öcalan ve Müslim, zaten reddedilmişti.
Yani, 4 Kürt’ten 1’i yeğlenmiş oldu.
“En son
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın Kerkük boru hattındaki aksamayla ilgili
yaptığı açıklamada, ‘Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ tabiri kullanıldı.
Şimdi bir yandan Barzani’yi Ankara’ya getirip doğru bir uygulama yaparken, öte
yandan da konuyla siyasi açıdan doğrudan ilgili olmayan teknik bir bakanlığın
eski terime geri dönmesi tuhaflık.”
İyi de
Irak, hala egemen bir devlet. Bunu devlet elemanı olarak söylüyorsa, gerçekten
kıllandırıcı. Uluslararası politika ve ABD açısından terim, doğru terim çünkü.
“İran
bizim yardımımıza hemen koştu askeri olarak, ama Ankara gereken refleksi
gösteremedi.”
Ha ha
ha. Bunu Irak Kürtleri söylemiş. Ne bekliyorlardı? Aport deyince, gelinmesini
mi? Barzani, neden Kobane’ye gidemedi o zaman ve 3 bin sivilin ölümüne katkıda
bulundu? İran, şu an Barzani’den Kuzey Irak’ın yarısını isteyen Talabani’yi
tutuyor ayrıca.
“IŞİD
Musul’u aldığında, Ankara’nın IŞİD’i Türkiye açısından ulusal bir tehdit olarak
değerlendirmemesi çok gerçekçi değildi.”
Tehlike
ama ulusal değil. AKP’nin kullanmayı sevdiği, ayakçı bir tehlikedir IŞİD TC için. IŞİD, Musul’u aldığında,
çoğunluk olan Araplar tepki göstermedi ki ayrıca.
"Sünni
birlik fikri gerçekleri yansıtmıyor. Ben 2003’te Bağdat’ta göreve başladıktan
bir ay sonra büyükelçiliğimize intihar saldırısı yapıldı. El Kaide tipi bir
saldırıydı. Biz Sünni Arap mahallesindeydik, cephemiz yıkılmış, ölümden
dönmüşüz, mahalle halkı, saldırıdan sonra sevinç gösterileri yaptı.”
Aha,
sonunda doğru bir laf. Ancak, o zamanda 2003 imiş. Çook önce. Araplar 50 kere
fikir değiştirmiştir 13 yılda.
“Uğur
Ziyal’ın bir değerlendirmesi vardır. Birincisi Türkiye Ortadoğu’dadır ama
Ortadoğulu bir ülke değildir. İkincisi, Türkiye Arap ülkeleri ile iyi ilişkiler
kurar ama Araplararası konuların hiçbirine taraf olmaz.”
AKP
bunları değiştirdi. Ancak, AB’den vazgeçmek, Doğu olmak, ŞİÖ müracaatı, bunlar
demek olur zaten. Ayrıca, Irak-Kuveyt Savaşı’na Özal zamanında taraf olmuştuk:
1 koyup 3 alacağımıza, babayı almıştık. AKP’ye de, ilk etapta aynısı olacak,
azıcık oldu bile. Böylelikle de, prematüre
emperyalizm matüre olacak, yani olgunlaşacak.
“Suriye,
Bulgaristan’a göre biraz daha az devlettir, ben ona göre ilişki kurarım.”
Son
zamanlarda duyduğum en güzel deyim: Az
devlet. Evet, artık 0,00 ila 1,00
olasılık arasında devlet olan 300 parça var. % 50 devlet olanla, % 50 ilişti
kurmak pek yanlış değildir: % 100 olursa kötü, % 0 olursa pas geç onu.
Türkiye’nin uğraşması gereken en az 40 bela-devlet var: Köstence, Gagavuzya,
Dobruca, Gümülcine, Acaristan, Nahcıvan hariç üstelik, gün gelip onlar da
ayağımıza dolanacak.
“Bugün
artık uygulanması mümkün olmayan vize serbestliği sayesinde İstanbul bir cazibe
merkezi olarak sunulabilir.”
Unutun
şu Beyrut hayalini. Beyrut sonunda ne oldu belli, İstanbul da öyle olur.
“Şu an
Suriye, Irak, İran, Rusya, Bulgaristan, Ürdün, Ermenistan ve hatta ABD ile
ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bunu dış politika bağlamında nasıl yorumlarsınız? : ‘Varoluşsal
sınama’”
Emperyalist sınanma diyeceğine, varoluşsal sınanma demiş. Sonuçta, emperyalist olmadan var
kalamayacağımıza göre, uzun vadede belki doğru bu deyim.
“Taraf
olmamak dediniz, neden taraf oldu Türkiye sizce?: Bence dengeyi Arap Baharı
bozdu.”
Teşekkür
ederim. Aynen öyle.
“... bir
Amerikan sözü vardır, ‘varsayımlar bütün hataların başlangıcıdır’ diye.”
Maalesef,
o lafı diyen ABD için de böyle, TC için de böyle. Ya da: Aç tavuk, kendini
buğday ambarında görür. Ortalıkta, ne buğday kaldı, ne tavuk, ne de ambar.
Gitti canım Dünya barışı.
“Kürt
akraba topluluklar, Türkiye sınırı dışında yaşayan Kürtler diyelim, bunların
kendilerini ifade ettikleri, mecburen ya da isteyerek katıldıkları silahlı
oluşumlar var, çeşitli siyasi teşkilatlar var.”
İşte,
dönüp dolaşıp Çevik’e geri geldik. Orada petrol var ya, bunların da gözünde
yeşil dolarlar var ya. Başka şey görmüyorlar. Yahu adamlar, 100 yıldır 4
ülkeyle de (Suriye, Irak, İran, Türkiye) savaşıyorlar. İsteyerek sürdürdükleri
bir savaş bu. Bağımsızlık peşindeler. O kadar.
“Ya da
“Biz Başika’ya Musul’u kurtarmaya girmiştik” gibi açıklamalar bana göre Türk
dış siyasetine zarar veriyor.”
Cahilce
bir söz. O zaman niye ABD, şu an TC ile birlikte Musul’a girecek? Kore’de
yaptığımızı yapıp, beleşe ölelim diye.
“Daha
gerçekçi, mütevazı ve ayakları yere basan bir dış politikaya dönmek gerek.”
10 yıl
boyunca, bilfiil yangına benzin döken biri için, pek yakışıksız laflar.
“Ne
olacak o zaman?: Benim şu anda görebildiğim, bir anlamda duvara toslanmadan bir
değişiklik olmayacağı yönünde.”
Ne ABD,
ne de TC için 1 kerenin yetmeyeceği / yetmediği kanısındayım. 10 kere de belki
ayarlar. Şu an üçüncüde sayılırlar.
“AKP
döneminde güdülen Ortadoğu politikasında geldiğimiz noktayı nasıl tarif
edersiniz?: Etkisiz. Çünkü amaç, Ortadoğu’da etkinin artmasıydı, böyle bir etki
yok.”
Ha ha
ha. Meali: Beni kullandılar ve attılar. Yeni adamlar ve yeni yöntemler
kullanıyorlar, ben parasız kaldım. Böğaa...
“... şampiyonlar
liginin parçasıyım derken, zoraki ittifak yapılan bir Ortadoğu ülkesine
indirgendik.”
İyi de,
ikisi birbirini engellemiyorlar ki... Seninle işbirliği yapanların bunu
isteyerek yapması gerekmiyor ki. Bakınız ABD.
Ek:
Buradan
anladığımız genel durumlar şunlar:
Kimse
durumu bilmiyor ve anlamıyor. İpler kimsenin elinde değil. Aynı bölgenin
sürekli el değiştirmesi gibi, durumlar da sürekli pozisyon değiştiriyor. Küçük
iç savaşlarda böyle olması olağan zaten.
Aydın
Selcen’e buradan çok teşekkür ediyorum: İçeriden bilgi verdiği için, genel durumun kontur çizgileri çok çok
belli olmuş.
Ayrı
düşüncelerde olmamızın önemi yok. Tıpkı AKP ile aynı düşüncede olmamızın
öneminin olmadığı gibi.
Yani:
Entellektüel
bağlanmaz, bağlanırsa entelejensiya olur.
Yani:
Yaz
kitabını çekil kenara Selcen. Bırak, hesabı yarınlar yapsın. Yol daha çok çok
uzun henüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder